TOP

Bolşoy Balesi 250. Yaşında İstanbul’dan Geçti

Türkiye Kültür Yolu Etkinlikleri kapsamında 26-30 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da dört temsil gerçekleştiren Bolşoy Balesi, Romeo ve Jülyet ile Kuğu Gölü’nü İstanbullu sanat severlerle buluşturdu. 2025 yılında 250. temsil sezonunu yaşayan Bolşoy’un köklü geleneğine yakından bakalım.

Yıllardır hep küçük gruplar halinde yaptıkları ziyaretlerden sonra, nihayet bale ve orkestra olarak tam kadro İstanbul’a gelen Bolşoy Bale ve Orkestra’sını, 29 eylül akşamı Kuğu Gölü’nün 2001’de yenilenen versiyonuyla izleme şansını buldum. Aylar öncesinden aldığımız biletlerle başlayan heyecanlı bekleyiş, nihayet mükemmel bir gösteriyle sonlandı!

Mükemmel kelimesi Bolşoy Balesi için sıkça kullanılan bir sıfat. Disiplin, estetik, bilgi ve tecrübeyi bir potada eriten müthiş bir ekip var karşımızda. Moskova’da 1776’da yetimhane çocuklarının dans etmesi için kurulan topluluk, bugün dünyanın belki de en önemli bale ekolü. Ve ilerleyen satırlarda, neden herkesin hayatında en azından bir kez bir Bolşoy yapımı izlemesi gerektiğinin ipuçlarını bulacaksınız.

1 / Vera Karelli, Kuğu Gölü‘nde Odette rolünde. Fotoğraf: Karl Fischer Fotoğraf Atölyesi, 1906. 2 / 2021 – 2022 sezonunda baş balerinliğe terfi eden Alyona Kovalyova, Odette rolünde.

DÜNYAYA İLHAM OLAN BALE EKOLÜ

Rusya’da balenin tarihi 1600‘lere dayanıyor ve Rusya’dan dünyaya yayılan bu sanat dalının, diğer ülkelerde de hep Rus eğitmenlerin emeği ile kurulduğu biliniyor. İlginçtir; bugün dünyanın en önemli bale toplulukları olarak kabul edilen Ballet de l’Opéra National de Paris (Paris Opera Balesi), New York City Ballet, İtalya’da Corpo di Ballo del Teatro alla Scala (La Scala Tiyatro Balesi) ve Büyük Britanya’da Royal Ballet, hep Rus hocalar ve yöneticiler tarafından kurulmuş ve sonradan kendi karakterlerini bulmuştur.

Soğuk Savaş’ın sona erdiği 90’lı yıllara kadar altın çağını yaşayan Bolşoy, dağılan Sovyetler’in ardından düşüş evresine geçer ve üstünlüğü St. Petersburg ekolü olan Mariinsky Tiyatrosu’na (Nureyev’lerin yetiştiği eski Kirov Balesi) kaptırır. Aslında sadece Bolşoy değil, Rus balesi genel olarak 1990 -2003 yılları arasında büyük sarsıntı geçirir. Tecrübeli kadrolar kendi küçük toplulukları ile Moskova’yı terk ederek batı ülkelerine giderler. On yıl kadar süren bu boşlukta, bir yandan yeni dansçılar yetişerek Rusya’nın köklü bale geleneğini devam ettirirler. Bolşoy Bale’nin talihi ise 2004’te yenilenen yönetimle birlikte değişir. Düzelen mali durum, yeni jenerasyon dansçılar ve uluslararası eserler ile Bolşoy yeniden eski ihtişamlı günlerine geri döner.

Bolşoy Balesi‘nde yer almak, süphesiz her dansçının hayali. Günümüzde, Bolşoy Balesi ve Mariinsky Tiyatrosu’na dansçı yetiştiren okullarda Rus öğrencilerin yanı sıra, pek çok milletten dansçı eğitim görüyor, yaz okullarına katılıyor ve staj yapıyor. Bu okulların hazırlık sınıflarına 3-4 yaşından itibaren öğrenci alınıyor; profesyonel sınıflara kayıtlar ise 5-6 yaşlarında başlıyor.  Neredeyse kundaktan baleye başlanıyor. Bu aynı zamanda ebeveynlerin, çoğunlukla da annelerin de uzun yolculuğu…

Bale sınıflarına kabul edilen öğrenciler, fiziksel olarak hazır olmaları koşuluyla, repertuar ve teknik bilgi sınavlarından geçerek, 15 yaşından itibaren şaperon’ları (velileri ve gözetmenleri ) eşliğinde Bolşoy’da sahne almaya başlayabiliyorlar; fakat son yıllarda 17 yaşından küçük dansçı pek kabul edilmiyor. Batı sahnelerinde ise bu yaş sınırı biraz daha yüksek.

Başarının sırrını aralamaya çalıştığımızda; sportif yetkinlik, yani öncelikle iyi bir sporcu olma, zıplama ve yükselme konusunda belirgin fark, dansçının sahnede geniş alan kullanması ve gösterişli ifadesi gibi unsurların, Bolşoy Balesi’ni diğer topluluklardan ayırdığını görebiliriz.

EZELİ RAKİP: MARİİNSKY TİYATROSU

Bugün dünyada pek çok iyi bale topluluğu olmasına rağmen, Bolşoy hala Mariinsky Tiyatrosu’nu kendine en büyük rakip olarak görmeyi sürdürüyor. Başka hiçbir ülkenin, bu kalibrede iki bale topluluğu olmadığı ve bu rekabetin, her iki ekibi de iyiye doğru geliştirdiği söylenebilir. Mariinsky Tiyatrosu, repertuarını daha çok kadın dansçılar üzerine kurmuşken ve pek çok primadonna çıkarırken; Bolşoy güçlü erkek baletler yetiştirmekte ve erkek figürlerinin baş rolde olduğu Spartaküs, Korkunç İvan gibi oyunları repertuarına almaktadır. Bolşoy’da kadın ve erkek balet sayısı hemen hemen eşitken, Mariinsky Tiyatrosu’nda balerinler çoğunluktadır. Bolşoy süre olarak daha uzun, fiziksel güç gerektiren ve dramatik eserleri seçerken; Mariinsky süre olarak daha kısa, romantik ve duygusal hikayesi olan eserlere yönelmiştir. Bolşoy daha gösterişli bir oyun tarzını benimserken, Mariinsky daha sade ve yorum yapmadan oynamayı tercih eder.

Uzun yıllar Mariinsky Tiyatrosu’nun genel müdürlüğünü ve genel sanat yönetmenliğini yürüten Valery Gergiev, 2023’te Bolşoy’da da aynı görevleri üstlendiğinde; bu iki olağanüstü topluluğun aralarındaki rekabeti öylesine kurguladı ki, her ikisi de sonunda farklı tarzlarda eşsiz birer topluluk haline geldi.

Dileriz, bale seyircisi olmayanları bile eşşiz görsel şöleniyle büyüleyen Bolşoy Balesi’ni önümüzdeki yıllarda tekrar İstanbul’da görürüz…

Moskova’daki Bolşoy Tiyatrosu’nda II. Aleksandr’ın taç giyme töreni vesilesiyle yapılan gösteri. Suluboya: Mihály Zichy, 1856.
Üstten: 1 / Kuğu Gölü. Maya Plisetskaya, Odette rolünde. Nikolai Fadeyechev, Prens Siegfried rolünde. 1956. 2 / Ölen Kuğu. Maya Plisetskaya. Fotoğraf: Evgeny Umnov, 1964. 3 / 1917 Devrimi’den sonra Bolşoy Tiyatrosu’nun cephesi.

BOLŞOY BALESİ’NİN KISA TARİHİ

Bolşoy Balesi, 1776’da Prens Pyotr Urusov tarafından kuruldu ve Büyük Katerina himayesinde gelişti. 1781’de Petrovsky Tiyatrosu adı altında kendi salonuna kavuştu. Ancak 1805’teki bir yangında kül olunca, birkaç yıllık göçebeliğin ardından ekip ahşap bir tiyatroda sahnelemelerine devam etti.

1812’de Napolyon Rusya’yı işgal etti; askerleriyle geri çekilirken çıkan büyük Moskova yangınında tiyatro bir kez daha yerle bir oldu.

1825’te Bolshoi Petrovsky Theater ismiyle, tiyatro tekrar kapılarını açtı. Rusça’da “büyük” anlamına gelen “Bolshoi” sıfatını böylece ismine alan bu salon, gerçekten de büyük ve ihtişamlıydı.

1853’te yeniden geçirdiği bir yangında sadece dış kabuğu ayakta kalan tiyatro, geçirdiği restorasyon sonrası bugünkü halini aldı.

1917’deki Rus Devrimi’nin ardından başkent Moskova’ya taşınana kadar, Bolşoy Tiyatrosu, Mariinsky Tiyatrosu’nun gölgesinde kaldı. Önce kapatılması gündeme gelen Bolşoy, daha sobra Kremlin’e yakın stratejik konumu ve dramatik mimarisiyle, Sovyetler’in kuruluşunun duyurulmasından, Sovyetler’in bütün merkez komite ve komintern kongrelerine ve Lenin’in cenaze törenine kadar çeşitli önemli politik olayların da sahnesi oldu.

Üstten: 1 / Kuğu Gölü İstanbul temsilinden, 2025. Fotoğraf: Oya Mumcuoğlu. 2 / Kuğu Gölü, Bolşoy arşivinden. 3 / Don Kişot balesinden.

BOLŞOY REPERTUARINDAN KLASİKLER

Bolşoy Balesi’ni uluslararası sahneye taşıyan ve onlarca yıldır repertuvarında canlı tuttuğu klasik yapımlardan bazıları:

Don Kişot
26 Aralık 1869’da dünya prömiyerini yapan Don Kişot, ünlü Fransız ve Rus bale dansçısı, pedagog ve koreograf Marius Petipa imzasını taşıyor ve Bolşoy Balesi tarihindeki en önemli prodüksiyonlardan biri olarak biliniyor. Flamenko esintili figürlerin ve gösterişli anların ardı ardına sıralandığı bir şölen bekleyin —seyircinin “bravo!” diye haykırması için tasarlanmış bir bale.

Kuğu Gölü
Çaykovski’nin Kuğu Gölü, 1877’de Bolşoy Tiyatrosu’nda dünya prömiyerini yaptı ve ilk sahnelenişinde aldığı olumsuz tepkilere rağmen zamanla topluluğun simgesi, dünyanın en çok sahnelenen balelerinden biri haline geldi. Çaykovski’nin ölümünden sonra, Marius Petipa ve yardımcısı Lev İvanov, eseri St. Petersburg’daki Mariinsky Tiyatrosu için yeniden kurguladılar. Ortaya çıkan bu versiyon, bestecinin özgün ruhuna sadık kalan ve hala klasik kabul edilen biçimiyle bale tarihine geçti. Petipa’nın sahnelemesi, balenin en zorlu ve ikonik rolünü de tanıttı: zarif kuğu prensesi Odette ile onun karanlık ve baştan çıkarıcı ikizi Odile. Daha sonraki Bolşoy uyarlamaları (özellikle Grigoroviç’in revizyonları), Bolşoy’un kusursuz toplu performans imajını pekiştirdi. İlk Bolşoy prömiyeri fiyasko olsa da; bugün aynı müzik ve kuğular “klasik bale”nin evrensel simgesi. Kısacası, bir başarısızlık bile efsaneye dönüşebilir!

Fındıkkıran
Her ne kadar Çaykovski’nin Fındıkkıran eserinin dünya prömiyeri 1892’de St. Petersburg’da yapılmış olsa da, Yuri Grigoroviç 1966’da esere özgün bir Bolşoy yorumu kazandırdı. Bu versiyon, topluluğun yılbaşı geleneğine dönüşerek büyük ölçekli sahne düzenleri ve teatral anlatımı öne çıkaran, Rus ruhuyla yoğrulmuş görkemli bir gösteriye dönüştü. Bolşoy’un sahnelemesi Fındıkkıran’ı, bir çocuk eğlencesi olmaktan çıkararak; bütünüyle Rus masal dünyasına ait büyüleyici bir şölen haline getiriyor.

Spartaküs
Aram Haçaturyan’ın Spartaküs balesi, Yuri Grigoroviç’in 1968’deki sahnelemesiyle Bolşoy’un imza eserlerinden birine dönüştü. Topluluğun erkeksi gücünü, dramatik sahne düzenlerini ve sinematik topluluk sahnelerini sergileyen bu eser, Bolşoy’un modern klasiklerinden biri olarak uluslararası turnelerde büyük yankı uyandırdı. Spartaküs, Batılı izleyiciye “İşte Rus balesi!” dedirten türden bir başyapıt.

Romeo ve Jülyet
Prokofyev’in eseri Romeo ve Jülyet, 20. yüzyılın vazgeçilmez bale klasiklerinden biri ve topluluğun dramatik gücünü öne çıkaran bir başyapıt olarak uluslararası turnelerde büyük ilgi görmeye devam ediyor. Bale ile Shakespeare trajedisinin kesiştiği nokta olan bu Bolşoy prodüksiyonu; özellikle de Grigoroviç tarafından sahnelenen 1979 versiyonu, teatral yorumuyla dikkat çekiyor ve topluluğun baş dansçılarına tüm maharetlerini sergiledikleri bir vitrin sunuyor.

Uyuyan Güzel
Orijinal prömiyeri 1890’da Mariinsky Tiyatrosu’nda yapılmış olsa da Bolşoy, 1899’daki Moskova prömiyerinden itibaren kendi görkemli sahnelemelerini oluşturdu. Bu bale, dansçıların teknik kapasitesini zorlayan, saray görkemiyle süslenmiş bir şölen olarak Bolşoy’un büyük turnelerinde hala baş köşede yer alıyor. Taçlar, peri kraliçeleri ve kusursuz klasik çizgiler istiyorsanız, Uyuyan Güzel Bolşoy’un ustalık eserlerinden biri olarak öne çıkıyor.

Giselle
Romantik balenin en dokunaklı klasiklerinden olan Giselle, kuşaklar boyunca Bolşıy repertuarının bir parçası oldu. Doğu Avrupa folkloründen ilham alan eser, aşkta ihanete uğramış genç kadınların ruhlarının, yolunu şaşıran gezginleri ölüme sürüklediği bir hayalet öyküsü anlatıyor. Adolphe Adam’ın duygusal kompozisyonu ve Marius Petipa’nın zarif koreografisiyle sahneye taşınan bu zamansız bale, saf bir köylü kızıyla kimliğini gizleyen bir soylunun trajik aşkını konu alıyor. 1842’deki romantic prömiyerinden bu yana sahnelerden inmeyen Giselle, Galina Ulanova ve Ekaterina Maximova gibi efsanevi balerinlerle hafızalara kazındı.

Bir Bolşoy Bale performansı yakalamak istiyorsanız, genellikle şovlardan 3 ay kadar önce satışa çıkan ve hızla tükenen biletleri bolshoi.ru/en sitesinden satın alabilirsiniz. Ancak özellikle Yılbaşı öncesi Fındıkkıran balesinin Moskovalılar arasında çok popüler olduğunu ve gişede tükenen biletlerin karaborsada astronomik fiyatlara el değiştirdiğini belirtelim. Her yılın belli dönemlerini Moskova dışında geçiren ekibin turne programını da takip edebilirsiniz.

Yorum yazın